25 Ekim 2018 Perşembe

Rüzgarlı bir gün

Sürekli yaklaşan bir sonun felaket tellalı tüm rüzgarlar. Hep bir ölüm döşeğinde yaşıyoruz. Ne yazsak anlamsız. Ne söylesek boş. Hava da bir acayip zaten. Sanki ruhlarımız buharlaşıp bulutlara karıştı, öbek öbek açık koyu bulutlar altında hep bir yağmur beklentisi... Yağmur ruhlarımızı geri verecekmiş gibi.
Önce nişanlıyı kaybettik, sonra dünyayı. Zamanın ruhu bile yok artık. O da bulutlara karıştı. Daha önce merakla baktığımız, her köşesinde bir sırrın varlığını hissettiğimiz dünya tüm boyutlarından sıyrıldı ve dümdüz önümüze uzandı. Biz dediğimiz içimizdeki seslerdi zaten uzun zamandan beri. Sonra daha kötüsü oldu: Biz "ben"e geriledi, "ben" hiçe.
O sabah tuhaf bir hafiflikle uyandı herkes. Bu hafifliğin ağırlıkla hiçbir ilgisi yoktu. Kütlede bir değişim değildi hissettikleri. Daha ziyade yeryüzü, çekim kuvvetini üzerlerinde kullanacak kadar ciddiye almıyordu onları artık sanki. Kıyamet denilen şey böyle sessizce, onlara aldırmadan geldi geçti...

29 Haziran 2018 Cuma

mesafenin açıları

Ben parmaklarımı Galata Kulesi'ne doladım,
sen elini Haydarpaşa Garı'na dayadın,
mesafemizin küçülen açısında İstanbul'un bilinçdışı.

Balıklar martılarla çay içiyor,
gök denize dönmek istiyor,
deniz göğün baskısıyla ağırlaşıyor.
Bir tek sen, ben, bir de boğazın dibindeki cesetler olup bitenin farkında.

Sonra bir uğultu sarıyor boğazı,
burnumun direğini sızlatan uğultuda
yalnızca senin "leşçil!" çığlığını duyuyorum.
Sonsuzca küçülerek hayal-etimin içine düşüyorum.

Leş acı, leş tatlı, leş hayalimin eti...
Leşle beslenerek yaşamı dolgunlaştırıyorum.
Dolgunlaştıkça göğün baskısı azalıyor,
deniz hafifliyor,
balıklar çay faslından denize dönüyor.

Galata Kulesi büyüyor,
parmaklarım kanıyor,
artık seni görmüyorum.

Kulenin altında kendime bir çay söyleyip
mesafemizin büyüyen açısında dolgunlaşan yaşamı
ve her şeyi yok edecek bir felaketten paçayı nasıl sıyırdığımı
tuhaf bir hafiflikle duyumsuyorum.

O uğultuda bir hakaret değil, bir öneri buldum.
Bana leş yemeyi önerip yaşamı dolgunlaştırmamı sağladığın için
sana minnet duyuyorum.
Hepsi bu.

Havada yalnızca kimyasal bileşiminin kokusu var artık,
deniz iyot, balık sağlık, İstanbul hafif.
Boğaza bakınca cesetleri değil, suyu görüyorum.
Ama hala
şu martılara bir mesafe koymalı diye düşünüyorum.