25 Ekim 2018 Perşembe

Rüzgarlı bir gün

Sürekli yaklaşan bir sonun felaket tellalı tüm rüzgarlar. Hep bir ölüm döşeğinde yaşıyoruz. Ne yazsak anlamsız. Ne söylesek boş. Hava da bir acayip zaten. Sanki ruhlarımız buharlaşıp bulutlara karıştı, öbek öbek açık koyu bulutlar altında hep bir yağmur beklentisi... Yağmur ruhlarımızı geri verecekmiş gibi.
Önce nişanlıyı kaybettik, sonra dünyayı. Zamanın ruhu bile yok artık. O da bulutlara karıştı. Daha önce merakla baktığımız, her köşesinde bir sırrın varlığını hissettiğimiz dünya tüm boyutlarından sıyrıldı ve dümdüz önümüze uzandı. Biz dediğimiz içimizdeki seslerdi zaten uzun zamandan beri. Sonra daha kötüsü oldu: Biz "ben"e geriledi, "ben" hiçe.
O sabah tuhaf bir hafiflikle uyandı herkes. Bu hafifliğin ağırlıkla hiçbir ilgisi yoktu. Kütlede bir değişim değildi hissettikleri. Daha ziyade yeryüzü, çekim kuvvetini üzerlerinde kullanacak kadar ciddiye almıyordu onları artık sanki. Kıyamet denilen şey böyle sessizce, onlara aldırmadan geldi geçti...