29 Haziran 2018 Cuma

mesafenin açıları

Ben parmaklarımı Galata Kulesi'ne doladım,
sen elini Haydarpaşa Garı'na dayadın,
mesafemizin küçülen açısında İstanbul'un bilinçdışı.

Balıklar martılarla çay içiyor,
gök denize dönmek istiyor,
deniz göğün baskısıyla ağırlaşıyor.
Bir tek sen, ben, bir de boğazın dibindeki cesetler olup bitenin farkında.

Sonra bir uğultu sarıyor boğazı,
burnumun direğini sızlatan uğultuda
yalnızca senin "leşçil!" çığlığını duyuyorum.
Sonsuzca küçülerek hayal-etimin içine düşüyorum.

Leş acı, leş tatlı, leş hayalimin eti...
Leşle beslenerek yaşamı dolgunlaştırıyorum.
Dolgunlaştıkça göğün baskısı azalıyor,
deniz hafifliyor,
balıklar çay faslından denize dönüyor.

Galata Kulesi büyüyor,
parmaklarım kanıyor,
artık seni görmüyorum.

Kulenin altında kendime bir çay söyleyip
mesafemizin büyüyen açısında dolgunlaşan yaşamı
ve her şeyi yok edecek bir felaketten paçayı nasıl sıyırdığımı
tuhaf bir hafiflikle duyumsuyorum.

O uğultuda bir hakaret değil, bir öneri buldum.
Bana leş yemeyi önerip yaşamı dolgunlaştırmamı sağladığın için
sana minnet duyuyorum.
Hepsi bu.

Havada yalnızca kimyasal bileşiminin kokusu var artık,
deniz iyot, balık sağlık, İstanbul hafif.
Boğaza bakınca cesetleri değil, suyu görüyorum.
Ama hala
şu martılara bir mesafe koymalı diye düşünüyorum.